Akdeniz Havzası ve Afrika Medeniyetleri Araştırma Merkezi (AKAF) Müdürü Doç. Dr. Yunus Turhan, Mali, Nijer ve Burkina Faso’nun ECOWAS üyeliğinden ayrıldığını deklare etmesinin ne anlama geldiğini AA Analiz için kaleme aldı.
***
28 Ocak Pazar günü Sahel Devletleri İttifakı (SDİ) üyeleri Mali, Nijer ve Burkina Faso’nun Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) üyeliğinden ayrıldığını deklare etmesi, Afrika Birliği (AfB) ve alt-bölgesel kuruluşlar için derin bir endişeye sebep oldu. ECOWAS’ın kuruluş felsefesinden ayrıldığını, Pan-Afrikanizm’den uzaklaştığını ve Batı/Fransa hegemonyasına hizmet ettiğini gerekçe göstererek ayrılık kararı alan ülkelere ECOWAS’tan yanıt çok itidalliydi: “Bize henüz resmi çekilme talebi gelmedi. 3 ülkenin üyelikleri devam etmekte olup süreci müzakere ve işbirliğiyle aşmak istiyoruz.” Mali, Nijer ve Burkina Faso’nun attığı bu adım bölge içi yeni artçı hareketleri tetikleme potansiyeli taşıması bağlamında 49 yıllık ECOWAS tarihinin en önemli sınamasıdır. Son yıllarda bölge ülkeleri arasında siyasi ve askeri hizipçilik derin ayrılıkları tetiklerken, Rusya ve Fransa’nın ECOWAS üzerinden güç mücadelesi de gün yüzüne çıkmaya başladı.
ECOWAS’ın siyasi karinesi aslında başarılarla doludur. Afrika Birliği’nin tanıdığı 8 alt-bölgesel topluluklardan biri olan ECOWAS, 28 Mayıs 1975’te Nijerya’nın Lagos kentinde Lagos Anlaşması’nı imzalayan 15 Afrika ülkesi arasında kuruldu. Ekonomik entegrasyon ve kalkınma odaklı bir örgüt olarak yola çıkan ülkeler, sistem içerisinde yaşanan gelişmelere paralel olarak askeri ve siyasi entegrasyonu içine aldılar. Örgütün 1990’da Liberya iç savaşına 3 bin askeri birlikle başarılı müdahalesi ECOWAS’a bölgesel ve küresel bir prestij kazandırdı. Akabinde, 1997’de Sierra Leone, 1999’da Gine Bissau, 2003’de Fildişi Sahili ve Liberya, 2013’de Mali ve 2017’de Gambiya’da gerçekleştirdiği askeri operasyonlar ECOWAS’ı tartışmasız Afrika’nın en önemli alt-bölgesel aktörlerinden biri yaptı.
-ECOWAS güç kaybediyor
Ancak ECOWAS’ın 26 Temmuz 2023’de Nijer’de gerçekleşen askeri darbe sonrası izlediği strateji, bir yandan örgütün geçmiş yıllarda kazandığı itibarı zayıflatırken, diğer yandan birliğin etkisini ve geleceğini tartışmaya açtı. Zira, darbe sonrası Nijer’e yönelik kara ve hava sınırlarının kapatılma girişimi, Nijer’e giden ve Nijer’den gelen tüm ticari uçuşlarda uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ve devrik lider Mohamed Bazoum’un 7 gün içinde serbest bırakılması, bırakılmazsa “askeri operasyonların yapılacağı” blöfü, Mali, Burkina Faso ve Nijer’i ortak bir paydada birleştirdi: Sahel Devletleri İttifakı (SDİ). Kendi aralarında yeni bir askeri birlik kurma beyanatı, kendi ulusal para birimini hayata geçirme girişimi ve son olarak ECOWAS’tan ayrılma kararı Rusya’nın da desteğini alarak Batı’ya muzahir ECOWAS ve Rusya-Çin endeksli SDİ ikiliğini meydana getirdi. Söz konusu bloklaşmayı ve ECOWAS’ın başarısızlığını 3 temel saikle kavramsallaştırabiliriz.
Biricisi, ECOWAS’ın en önemli destekçisi olan Fransa/Batı’nın son yıllarda gerileyen etkisinin ortaya çıkarttığı güç boşluğu. Paris, Sahel bölgesi hususunda politik ve mali yük paylaşımı çerçevesinde ECOWAS’a yatırım yaptı. Söz konusu strateji Fransa’ya düşük maliyetli bir müdahale imkanı sunarken, yük paylaşımı ve diplomatik izole olma tehlikesini de minimize etti. Ancak, 2015 sonrası Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin müstakil Afrika politikası belirleme girişimleri, göç, terörizm (DEAŞ), Rusya gibi faktörler Fransa’nın odağını Avrupa kıtasına çevirdi ve ECOWAS üzerinden kurmak istediği hegemonya arayışı finansal mülahazalarla birleşince etkisini kaybetmeye başladı.
İkincisi, Afrika’da değişen jeopolitik gerçekliği Fransa ve ECOWAS henüz içselleştiremedi. Bugün, Afrika ülkelerinin destek bulduğu Rusya, Çin gibi bölge dışı aktörlerin sayısı ve niteliği arttı. Yeni aktörlerin varlığıyla ECOWAS’ın üyeler üzerindeki etki gücü sınırlandı. Zira, geçen hafta Rus Afrika Kolordusu’nun 200 askerini Burkina Faso’ya gönderme kararıyla birlikte Wagner grubunun pek çok Afrika ülkesinde varlığı darbe ile iktidara gelen yönetimlere güvenlik şemsiyesi sağladı. Bu bağlamda Rusya-Batı arasındaki güç mücadelesinin net izdüşümü Afrika kıtasında görülüyor. Nitekim Rusya’ya yönelik izolasyon hamleleri, Afrika’da daha agresif bir Rusya olarak karşımıza çıkıyor. Moskova, her geçen yıl Afrika’nın en önemli silah tedarikçisi olma yolunda hızla ilerledi. 2018 ile 2022 yılları arasında Afrika’nın silah sistemleri ithalatının yüzde 40’ı Rusya ile gerçekleşti. Bu, yüzde 7,6 ile Fransa, yüzde 16 ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD), ve yüzde 9,8 ile Çin’den yapılan toplam silah ithalatından daha yüksektir. Rus silah sistemlerinin ana ithalatçıları Cezayir ve Mısır’ın yanında Mali, Sudan, Nijer, Orta Afrika Cumhuriyeti (OAC) ve Angola’dır.
Üçüncü faktör toplumsal temellidir. Yöneten-yönetilen ilişkisinin sadece siyasi/askeri elitler üzerinden yürüdüğü Afrika’da halkın yönetimde varlık gösterme arzusu artık daha net görülüyor. Darbeci askerlerin, darbeden sonra sokaklara inerek halk ile temas kurmasının ve söylemlerini bu minvalde şekillendirmesin altında yatan makul gerekçe budur. Meşruiyetini halka dayayan ve Batı karşıtlığı üzerinde yeni bir retorik geliştiren darbeci liderler etnik farkındalık, ulusal bilinç ve tarihsel yaşanmışlık çerçevesinde toplumu mobilize etmede çok başarılı oldular. Mamafih Fransa uzun yıllar elit merkezli dilsel kimlik inşa ederek avamdan uzak kaldı. Belli bir kesim Fransız kültürüyle güçlü bir şekilde özdeşleştirilirken sıradan vatandaşlarda bu kimliğin hiçbir karşılığı olmadı. ECOWAS da son Nijer darbesinde benzer hataya düştü. Nitekim Nijerya ile Nijer sınırları içinde yaşayan Hausa etnik grubu gerçeğini göz ardı eden askeri müdahale söylemi sert bir iç toplumsal tepki olarak geri döndü. Nitekim ortak etnik ve dini kimliği sahip Hausa’lar 80 milyon nüfuslarıyla Nijer’in yüzde 54’ünü, Nijerya’nın ise yüzde 30’unu oluşturuyor.
Son tahlilde ECOWAS, zamanın ruhuna adapte olmada başarısız oldu. Aktör ve faktörlerin farklılaştığı coğrafyada Nijerya’nın ECOWAS üzerinden diğer üye ülkeleri yönlendirebilme kabiliyeti zayıfladı. Son gelişmeler bir yandan Batı Afrika ülkelerinin kendi aralarında yeni dinamiklerinden beslenen farklı bir işbirliği ruhu inşa etme potansiyeline işaret ederken öte yandan Soğuk Savaş dönemi Doğu-Batı kutuplaşmasına da ortam hazırladı.
[Doç. Dr. Yunus Turhan, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Akdeniz Havzası ve Afrika Medeniyetleri Araştırma Merkezi (AKAF) Müdürüdür.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.